17 Haziran 2022 Cuma

Büyüme I Mustafa Yıldırım (Öykü)



 BÜYÜME

Mustafa Yıldırım


     Yalancı akasya evin hayat kısmının ortasına eğilmiş, kuşlar ulu dağlardan getirdikleri haberleri birbirlerine fısıldar hâlde iken evin hem hayat kısmını hem de içini tedirginlik kaplıyordu. Sıradan günlerin koynunda ilerlemiş ömrün iklimindeki bu ürperti ve melâl hâli tüm nesnelere sirayet etmeye başlamış, ev kagir yapılara özenmiş, eşyalar ise yıllardır biriktirdiği anıların eprimesini tüm acı gerçekliğiyle gözler önüne sermişti. 



Oğul, dedi. Biz daha yaşamadık, ölümün kara rüzgarı nasıl alnımıza çalındı. Oysa biz kapıları sıkı sıkıya kapattık, ne bir fısıltı işittik ne hafif bir meltem çaldı kapımızı. Bir kör bir ayvaz idik. Kimseye hiçbir zararımız yoktu. Kimin gücüne gitti böyle yaşamak? 

Susmak zaman alıyordu, zamanını alıyordu odanın. Güneşin şavkı odaya temas ettikçe sessizliğin boyası da ortaya çıkıyor, ev ahalisi ne yapacağını bilmez bir hâlde susuyordu. Odalarda eskimiş duvarlar bir şeyleri ele verir gibi ışığın yansımasıyla Rorschach testlerini andırır cevaplar bekliyordu. Okunmak istiyordu bu ev, penceresiyle, kapısıyla, tavanıyla, döşemesiyle onu bir ev yapan ne varsa onla okunmak istiyordu. Bazen kayıtsız davranmayı başarmış, bazen de içinde bulunan melekûta çokça neşe vermiş bu ev, hüzne şahitlik ettiği şimdide tanıdık simalar tarafından okunmanın hazzına varmayı arıyordu. Işıklar yer değiştirdikçe başka başka anıları ortaya koyarken yitip gitmiş dokunuşların bıraktığı geçmiş zamanı gösterime sunuyordu. İçerdekilerin yürekleri  dağlanıyordu, bazı dizler ritimle inip kalkıyor, sıkılmanın ve bilinmezliğin eşiğinde tempo tutuyordu. Ana’nın sesi odanın tüm nesnelerine sinmiş, yankılar halinde bedenleri kuşatıyordu. Ses insan elinden çıktı mı, bilhassa yıllar tarafından demlenen bir ses ise yankısı uzun sürer idi. Kimi zihinler dışarıda devam eden vaktin temaşasını canlandırırken kimisi saatlerin durduğu bu anların hayata dair verdiği anlamsız ipucuyla sesin anlamını çözmeye çalışıyordu. Kendilerine dair çizgileri çok tanıdık bir yaşantıyı sezerken acı ile saplanan anılar silsilesini yaşıyorlardı. Her defasında geçmek bilmez saniyelerin koynunda çözülmemiş bir beliğin ellerine teşne olduğunu müşahade ediyorlardı. 

Ana, dedi. Ne kadar sıkı kapatırsan kapatmaya çalış zamanı öyle bir yerinden yakalıyor ki insanı, tüm o geçmiş boşa düşüyor. Kendini büyümenin kapısında buluyor kişi. Zaman önce kendini toprağa verdiriyor sonra insanın sevdiklerini teker teker alıyor. Buna büyümek diyorlar Ana. Biz ne ara büyüdük, ne ara bu evden koptuk bunlar bana uzak bir hayal ülkesi gibi geliyor. 



    Hayal ülkelerinin perdeleri aralanınca, güneş bütün gücüyle odaya nüfuz etti. Odaya evladın söylediklerinin tesiri sessizliğin koyu hâlini doğurdu. Geçmişin odalarına koşar adım giden herkes orada çoktan unuttukları anıları buldu. Ürperti çoğaldı, çoğalarak herkesi konuşmaya mecbur etti. Ama diller lâl kesildi, susmak en fazla konuşulacak anda kendini ortaya çıkarır, büyütür ve çaresiz bırakırdı kişiyi. Hangi diller çözülebilmişti ki geçmişini hatırlamak istemediğimiz, kodeslere tıktığımız ve kilit üzerine kilit vurduğumuz anılarımız karşısında? Ötelemek, görmemek ve sonunda unutmak insanın en kolay sığınağıydı. Şimdi herkes o sığınağın soğuğu altında titriyor, kendini gelecek bir zamana atmak istiyordu. Beyhude şu an, içinde bulunulan zaman yakalarından tuttuğu ve sigaya çektiği için unutulmuş hesapları tutturacaktı insana. Oda renk değiştiriyor, gün ışığına rağmen gittikçe koyulaşıyordu. Eşyalar katran karası renge bürünüyor, eskimeye devam ediyordu. Hava omuzların yükünü çoğaltıyor, kişiye nefes almanın ne denli mühim olduğunu öğretiyordu. Bütün nesneler, varlıklar birer öğretmen edasıyla ruhlar üzerinde tesirini arttırıyordu. Ana ve oğul birbirlerine baktılar, diğerleri de onlara. Yüzlerine belli belirsiz bir tebessüm peyda oldu. Ardından göz yaşları yavaş yavaş döküldü ve sıkıca sarıldılar. Bütün varlık onlara yöneldi, orada eridi, büyümeyi durdurdu, hava seyreldi. Diğer ruhlar teker teker çekildi. Hayat yaşayanların nefesine sığındı. 


(Not: Fotoğraflar öyküye göre seçilmiş ve alıntıdır.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder